Sokak kedileri mesela; bana tükenmiş birinin son arayışlarını hatırlatıyor. Tepeden tırnağa umutsuzluğa ve hüzne gark olmuş birinin maziyi deşmesi gibi bir şey. İyi ve güzel olan ne varsa seçip çıkarmak, kendi bunalımını hafifletmek ve avunacak bir şeyler bulmak. İnsanoğlu gibi hani. En üzüldüğümüz anda bile aklımıza güzel şeyler getirmeye çalışırız ya, o hesap. Bulduğumuz en değerli anımızı coşkuyla karşılarız, yürekten bir kahkaha atarız, daha da coşarsak gözyaşları içinde bakarız elimizdeki o "nadide" anıya. Sonra bu geçmişin en güzel anısı içimizi acıtmaya başlar, travmatik bir biçimde kendi içimize döneriz, ayna karşısına geçer ve dibe vuruşumuzun vücudumuzda yarattığı fiziksel anormalliklerini inceleriz. Bunlar her insanın fizyolojisine göre değişir elbette, fakat genel olanı şunlardır; bitmek tükenmek bilmeyen gözyaşlarının göz torbalarımızda oluşturduğu o şişkinlik, mutsuzluğumuzun biricik yoldaşı alkolün göbeğimizde oluşturduğu o derin kümbet çukuru. Bunlar değişmez, değişemez.
Bakmayın böyle "çok iyi içerim" pozları kestiğime, iki bira ile beni tavlamanız mümkün. Ama her defasında biranın beynimde yarattığı o inanılmaz etkiyi arar dururum. Böyle aynaya baktığımda acınacak halime gülmeye çalışmam, her muhabbetin sonunda türeyen bir kahkaha efekti, ortada fol ve yumurta ikilisi yokken hem muhabbetten hem de dünyadan bi haber olan ve birden yanımda türeyen "boşver abi" adamları. bir de biranın bünyemde yarattığı "çişe gitme" eğilimini bir an önce dindirme arzum. insan bunları arıyor, özlüyor.
Sokağın sonuna doğru yaklaştığımda sokak lambası mesaisini bitirmek üzere olan bir işçi gibi gülümsüyor bana doğru. Düşlerimizin ve hayal gücümüzün sınırları zorladığı o anda tek tesellimiz bu oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder