26 Aralık 2010 Pazar

Ferhat Gerçek'i Hatırladınız mı?




Yenibosna'nın işlek caddelerinden biri. 3 tane insan yürüyüş dergisi dağıtıyorlar. Halk ilgi gösteriyor, gençler bu ilgiden memnun, yüzleri gülüyor. Yanlarına bir ekip otosu yanaşıyor. Ekip otosundaki bir polis bu durumu amirine bildiriyor. " Amirim, dergi dağıtıyorlar, ne yapalım?" Amir kesin ve net konuşuyor, " ellemeyin dağıtsınlar." Tabi gururu kırılıyor polisin. Engel olmak lazım böyle anarşistlere, komünistlere. Polis gidiyor yanlarına, içlerinden birinin aranması olduğunu bahane ederek gözaltına almak istiyor. Bu hukuksuzluk karşısında gençler arkadaşlarını vermiyorlar. Arbede çıkıyor, polisler takviye ekip çağırıyor. Uzunca süren hengameden sonra tüm olaylar bir kurşun sesi ile bitiyor; Ferhat Gerçek sırtından vuruluyor.

Ferhat 17 yaşında, yasal bir dergiyi dağıttığı için polis kurşunu ile felç kaldı. Vurulmasının ardından yarım saat boyunca yerde kıvrandı, arkadaşları kanı durdurmak istediler, ambulans çağırmak istediler fakat polislerden gelen tepki çok netti; bırakın gebersin!

İnsanların hiç bir suçu olmamasına rağmen gelişigüzel katledildiği bir ülkede yaşıyoruz. Bugün binlerce insan gözaltında kaybolmuş vaziyette. Annelerinin babalarının ziyaret edeceği bir mezarları bile yok. Daha geçenlerde cumartesi anneleri 300. kez oturdular Galatasaray meydanına. Yine soruları cevapsız kaldı, yine başbakan " birileri tarafından kullanılan grup " olarak ilan etti kendilerini. Böyle bir ülkede Ferhat'ın sırtından vurulması normal karşılanıyor ilk bakışta. 2007 yılında yürürlüğe giren polis vazife ve salahiyet kanunundan sonra adeta teksasa döndü Türkiye. Üniformanın ardından canavara dönüştü kolluk güçleri. Son 3 yılda polis kurşunu ile hayatını kaybeden insanların sayısı üçlü rakamlarla ifade ediliyor. Durumun bu kadar vahim olduğu ülkemizde ise kimse kaybedilen insanların hesabını soramamakta. Soranlar ise yargı engeli ile karşılaşmakta. Türkiye'de yıllardır sistemin kendi içinde aklandığına şahit oluyoruz. 30 yıllık dev-sol davası sanıklarına onca yıl içerde kalmalarına rağmen müebbet cezası veriliyor, 30 yıllık Kemal Türkler davası sanığı ise zamanaşımı yolu ile aklanıyor. İnsanlar 19 aralık'ta diri diri yakılıyor, fakat devlet bunun hesabını vermek bir yana tutsaklara hapishaneye zarar verdikleri gerekçesi ile dava açıyor. Böyle bir sistemde adalet istemek adeta yürek isteyen bir iş haline geliyor. 


Sokak infazları sadece Ferhat Gerçek ile başlamadı, ondan önce Metin Göktepe katledildi bu ülkede, 16 yaşındaki İrfan Ağdaş vuruldu sokak ortasında. Ferhat'tan sonra Aydın Erdem vuruldu, Alaattin Karadağ'ı öldürdüler bütün mahallenin gözleri önünde. İnsanları basit bir şekilde ölüme gönderen bu akılalmaz olaylar silsilesine kimse dur demedi, arkadaş sen nasıl sokak ortasında adam vurursun demedi. Ve bu cesaretle halen sokak infazları devam ediyor. Açılan davalar uzatıldıkça uzatılıyor, mahkemeler 6 aydan 6 ayı ertelenip duruyor. Bu vesile ile olayın unutulması sağlanıyor, olan adalet talebinde bulunan insanların emeğine oluyor.

Ferhat Gerçek'i sırtından vuran polis, 10 yıl hapis istemi ile yargılanıyor. Ferhat Gerçek ve arkadaşları ise polisin Sinan Çetin'in film senaryolarına taş çıkarırcasına hazırladığı suç raporunun tek satırına dokunmadan dava açan savcılık tarafından 16 yıl hapis istemi ile yargılanıyor. Güler misiniz, ağlar mısınız? Ama işin komik yanı burda bitmiyor; mahkeme tarafından istenilen belgeler adli tıptan hala gönderilmedi. Evet bildiniz, o adli tıp! Güler Zere'yi bile bile ölüme gönderen adli tıp, Erol Zavar'ı hasta olmasına rağmen hala tutsak eden adli tıp. Hani şu katil İbrahim Şahin'e " akli dengesini yitirmiş yargılanamaz " raporu veren adli tıp. 

Yani anlayacağınız devlet " arkadan " vuranların hala " arkasında.. " 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder