12 Aralık 2010 Pazar

Göç



O sabah, Abdulaziz Dağının üzerinde kızıl bulutlar dolaşıyordu. Top atışları ve silah seslerini gölgeleyen bu kızıl bulut, göğe doğru erişmekte olan bir gökdelen gibi yükseliyor, sonra etrafına bir hava şeridi gibi ip ince sis tabakası bırakarak yayılıyordu.

Hasan evlerinin önündeki terasta, Abdulaziz dağında yaşanan bu olağanüstü tabloyu izlemekteydi. Silah ve top seslerine bir hayli alışık olmasına rağmen, bu durumdan hoşnutsuzluğu her halinden belliydi. Ayağı ile toprağı eşeleyerek, parmakları ile oynayarak, bir an önce bu seslerin kesilmesini bekliyordu. Annesi Berfin ise telaşlı gözlerle Hasan’ı aramakla meşguldü, onu terasta görünce hemen eve girmesini söyledi. Hasan ise umursamaz gözlerle annesine omuz silkti, ve Abdülaziz dağı’nı izlemeye devam etti. Öylesine dalmıştı ki bu manzaraya, köye girmekte olan onlarca askeri fark etmedi bile. Kapının önünde yatan “kara aslan”’nın gür havlama sesiyle terastan kalkıp kapnın önüne doğru gitti, ve ağır silahlarla askeri birliğin köye doğru, ayaklarını yere sertçe vurarak girdiğini gördü. Bu durumu annesine haber vermek üzere ok gibi fırladı yerinden, atıldı evin içine. Annesi durumun vehametini anlamıştı, ve Hasan ve küçük kardeşine evden ayrılmamasını tembih ederek kapıya doğru yöneldi. Kapıya çıkar çıkmaz karşı komşusunun ona seslendiğini duydu;
  • Berfin! Asker köyü boşaltıyor!
Hasan’ın babası Ali, o sırada, köyünden kilometrelerce uzakta, bir pidecinin mutfağında bulaşıkları yıkamakla uğraşıyordu. Artan terör olayları sebebiyle Mardin’de çalışacak iş bulamaması, ve her gün artan siyasi gerilimden uzaklaşmak adına İstanbul’a gitmiş, bir iki sene çalışıp geri dönerim diye düşünmüştü. Hasan babası İstanbul’a gittiğinde henüz 5 yaşındaydı, ufak kardeşi ise henüz yeni doğmuştu.
Hasan annesinin ağlamaklı gözlerle kendilerine doğru geldiğini görünce üstüne atıldı;
  • Ana, noluyo?
  • Gidiyoruz Oğul.
Hasan, kafasını kaşıyarak durumu anlamaya çalışıyordu. Gidiyorlardı ama nereye? Bir kez olsun köyünün dışına çıkmamıştı Hasan, ve tüm dünyanın Kızıltepe’nin uçsuz bucaksız ovalarından, etrafını çevreeleyen o ulu dağlarından ibaret olduğunu zannediyordu. Etrafına bakınırken birden kapının önünde yatan kara aslan’la göz göze geldi. Köpek Hasan’ların gideceğini anlamışçasına sinmiş, yorgun gözlerle Hasan’a bakıyordu.
  • Peki kara aslan da gelecek mi ana?
  • Burada tek başına ne yapacak ana? Onu kim besleyecek?

Komutan, askerlerine tek tek evleri dolaşıp akşama kadar köyü terk etmelerini söylemesini emretmişti. Dün gece göllü köyü karakoluna yapılan saldırıda iki asker ölmüş, üçü ise yaralanmıştı. Bu olayın ardından başlatılan operasyonlarda eşkıyaların Abdülaziz dağı’na gittikleri belirlenmiş, ve sabahtan başlayarak akşama kadar dağ top ateşine tutulmuştu. Yapılan istihbarat sonucu eşkıyalardan birinin Göllü köyüne sığındığı tespit edlimiş, ve bu köyün boşaltılmasına karar verilmişti.

Berfin askerlerle konuştuktan sonra eve doğru yöneldi. Akşama kadar eşyalarını toplayıp buradan gitmesini söylemişlerdi ona. Bu saatten sonra yeni bir hayat başlıyordu onun için. 2 senedir çocuklarına hem annelik hem babalık yapmanın vermiş olduğu olgunlukla, önünde başlayan bu yeni hayatın verdiği korkuyu ve telaşı gizliyordu çocuklarından. Doğup büyüdüğü bu toprakları terk etmenin üzüntüsünü usta bir tiyatro oyuncusu gibi saklıyor, gözyaşlarını içine akıtıyordu. Ali ile bu topraklarda tanışmışlardı, bu topraklarda doğurmuştu kömür gözlü iki oğlan çocuğunu. Bu topraklarda boy vermişti mutluluğu, sevinci, acısı, gözyaşları. Yaşadığı tüm olaylar bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyor, her dramatik sahnede biraz daha kederleniyor, elleri titremeye başlıyor ve hareketleri yavaşlıyordu., Hasan ve Mehmet’İn telaşlı gözlerini hissettiği anda eski Berfin oluveriyordu hemen, çocuklarına gönderdiği o sıcak tebessüm tekrar beliriyordu yüzünde..

Kara aslan kapının eşiğinde öylece uzanıyor, üzerine gelen askerlerin üzerine her an atlayacakmış gibi kulaklarını dikiyordu.

Akşamüzeri tüm köy halkı askerler tarafından temin edilen at arabalarına eşyalarını yüklemiş, komutan’ın vereceği yola çıkıyoruz talimatını beklemeye başlamışlardı. Berfin, evin duvarlarına son kez bakmış, ve bir daha dönmemek üzere ayrılmıştı evden. Hasan kardeşi Mehmet’in elinden tutup annesinin peşinden gidiyordu, kara aslan’da onlara eşlik ediyordu, bir daha görüşemeyeceklerini hissetmişçesine uğurluyordu. Etraftaki askerlerin asık suratları, köy halkının tek bir ses çıkarmadan yürümesi, ortamda büyük bir gerginlik yaratıyordu. Komutan nihayet hareket emrini verdi ve öndeki kafile ağır adımlarla yola koyuldu. İnsanlar nereye gittikleri, gideceklerini, bundan sonraki hayatlarının nasıl şekilleneceğini bilemeden atıyordu adımlarını, bir kez daha, bir daha.. Abdülaziz dağlarının üstünde kızıl bulutlar dağılmış, dağın sert ve haşin yüzü gidenlerin arkasından derin bir kızgınlıkla bakıyordu Göllü köyüne. Sanki buradan sökülüp atılan bu insanların tüm nefretini , öfkesini ve hiddetini sergiliyormuş gibi bakıyordu göllü jandarma karakoluna..

Köyün mezarlığından geçerken insanlar ağlamaya başlamış, geride bıraktıkları insanların mezarlarını son kez ziyaret edememenin vermiş olduğu o yıkıcı üzüntü ile kendilerinden geçmişlerdi. Onların bu halini gören komutan askerlerine hemen emir vermişti, “ hızlı hareket edilecek! “ İnsanları dipçikleri ile dürterek daha hızlı hareket ettirmeye çalışan askerler, kim bilir neler düşünüyorlardı o anda.. Yapmış oldukları bu görevin ne kadar ahlaki olduğunu, ya bu işi yapmaya zorlandığını düşündükçe çılgına dönüyorlardı belki.. Belki içlerinden Kürtlere karşı nefret bileyenler bu işi fırsat bilmişlerdi, kim bilir..

Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, analar, babalar, yol boyunca dur durak bilmeden ilerliyorlardı, nereye gideceklerini bilmeden. Hasan, kardeşinin elini bir an olsun bırakmıyor, hızlı adımlarla annesini takip ediyordu. Bir yandan hemen çaprazındaki askerin o büyük silahına bakıyordu, bir yandan da sol tarafında onları uğurlayan kara aslan’a. Ne göç etmelerinin sebebini biliyordu, ne de bundan sonra ne yapacaklarını düşünüyordu Hasan. Düşündüğü tek şey vardı, o da kara aslan’ın aç ve tek başına kalacak olması. Ne yapacaktı kara aslan tek başına buralarda? Düşündükçe yüreği burkuluyordu. Kara aslan son kez baktı Hasan'a. Derin ve uzun..

O sırada Abdülaziz dağı'nın eteklerindeki çiçekler hüzünle solmuştu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder